22 Aralık 2011 Perşembe

Güle Güle Güzel Adam

             

                Olağanüstü şartların hakim olduğu ortamlarda, değerlendirmeleri olağan kıstaslara göre yaparak sıhhatli bir yere ulaşamazsınız. Eğer bir yerde anormallik norm hâlini almışsa; kıstaslarınızı bu anormallik durumundan izole etmemelisiniz.

                Michael Skibbe, bugün, 22 Aralık 2011 günü Türkiye'den bir kez daha ayrıldı. Türkiye'deki iki tecrübesinin de kış aylarında bitmiş olması üzerinden düz mantıkla kanaatlere varılabilir. Ama düz mantığı bir kenara bırakıp işe biraz estetik kattığımızda, sadece bu güzel adamın dahi bize bütün bir ülke futboluyla alâkalı çok şey anlattığını görebiliriz.

                 Bugün Skibbe'nin Eskişehirspor'la sözleşmesini tek taraflı feshedip, muhtemelen Hertha Berlin'e gidecek olmasını "yarı yolda bırakmak" olarak adlandırmak, tıpkı Galatasaray'daki macerasını "başarısız" olarak nitelendirmek gibi, yanlış olur. Eğer taşları yerine oturmuş, tutarlı kırmızı çizgileri olan bir futbol ortamına sahip olsaydık bu tip değerlendirmeleri yapabilme hakkına da kavuşabilirdik. Ama en başta söylediğim gibi, olağanüstü şartlarda olağan varsayımlarla değerlendirmeler yapmak, insanlara haksızlık etmekten başka bir şeye yaramayacaktır.

                  Nasıl 3 sene önce Galatasaray macerası biten Skibbe'nin "başarısızlığı" üzerine; soyunma odasında oyuncu tartaklayan yöneticilerden, istediği mevkide oynamayınca küsen oyunculardan, kaptanlık mücadelelerinden, yönetim zafiyetlerinden, Hamburg maçına "stoper Kewell" ile çıkmaya yol açacak planlama hataları zincirinden bağımsız kelâm edilemezse, bugün yarım kalan Eskişehir hikâyesi de olağanüstü şartlar gözardı edilerek değerlendirilemez.

                  Şike soruşturmasında en fazla ismi geçen kulüplerden bir tanesi Eskişehir, eski teknik direktörü hapiste olan Eskişehir, taraftar-yönetici çıkmazları içinde buhranlara mahkûm Eskişehir... Bu detayların birleşip oluşturduğu fotoğraf; sadece Skibbe'nin bu 5-6 ayda başardığı işin ne kadar büyük olduğunu anlatmıyor. Aynı zamanda bütün bu dengelerin ve dengelerin ürettiği pisliklerin dışında bir güzel adamın, bataklıkta güllerin açamayacağına bir kez daha kanaat getirmesi gerçeğini de gözümüze sokuyor. Evet, bataklıkta gülleri açtıramazsınız ama gül kokusuna hasret kalmış insanların böyle güzel insanların varlığından duydukları memnuniyeti de yadırgayamazsınız.

                   Enseye tokat samimiyetinde olduğu yerli hocaların görev alabilmesi için Skibbe'nin altını oymaya çalışan basın mensuplarının, maç değerlendirmelerinde sinsice Skibbe'nin altını oyup "birkaç yüz bin dolar kazanabilir miyim?" gayesi güden ahlâk nasipsizi bir kısım yerli hocaların olduğu bir futbol ortamında, ne Skibbe'nin bu kadar sahiplenilmesini, ne de kariyeri için önemli bir fırsat ayağına geldiğinde bu fırsatı tepmemesini yanlış olarak niteleyebilirsiniz.

                    Ziyadesiyle "dilo" yakıştırmalarına müsait bir yazı olduğunun farkındayım. Belki birileri yine mizah yeteneği sergileyerek "Skib bıraktı!" başlıklarını hazırlıyor dahi olabilir. Fakat bu yakıştırmaların sahiplerinin favori hocaları Metris cezaevi sakinlerinden birisi olmuşken, Bundesliga yolunu tutmakta olan bu güzel adama veda etme hakkım olduğuna inanıyorum.

                     Bize Dede gibi bir ustayı izleme fırsatı verdiğin için, güzel oyunun güzel hâllerinden bukleler seyrettirdiğin için, Eskişehirspor taraftarına da muhtemelen hiç unutamayacakları bu dönemi yaşattığın için, ama en önemlisi de; bizim bataklığımızın dışında da bir dünya olduğunu ve bir gün bu bataklıktan kurtulduğumuzda bizim de güllere kavuşabileceğimizi gösterdiğin için teşekkürler güzel adam. Bizi güllerin varlığından haberdar ettiğin için...

                       Güle güle Skibbe. Güle güle yanlış zamanların, yanlış mekânların doğru adamı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder